21 Şubat 2015 Cumartesi

afro-2 geldi sen nerdesin?




gündemin, haber bültenlerinin, gazetelerin, son dakikaların ve komploların sana verdiği yetkiye dayanarak uzaklaştığın her neyse ona doğru gitme isteği, evet, aynı duyguların senden önceki fakat senden farklı olmayarak belki, senden haberdar olmayıp seni de düşünen, ama yalan söylemek güzel konuşmaktan kötüdür, sevgili okur, sana söyleyecek güzel yalanlar bulmaya çalışmadık.
işimize değil içimizden geldiği gibi, dergi raflarını karpuz sergisine benzettiğimiz günden beri, bir lükse büründük. yanacaksak birlikte yanacağız. edebiyat gözlerin lüküsüdür.
kararsız adımlarının seni bıraktığı yerde ellerinin kaderine yaslandığın bir akşam öncesi ‘şimdi hangi dergiyi alsam iyi gelir’ dediğinde, bütün dergilerin bir anda aynılaşması kaçınılmazdır. afro, seni, sert bir giriş karşılayacak. dikkat et. misafir ağırlamayı ve  olmayı bilen yerdesin. şimdi dergiyi açtın. sert kapağın ardında daha sert giriş’le karşıladık seni. sonra ilk şiir, arda yasin van, dizelerine, kendinden kaçamayan bir adamı sakladı, bul onu,  ‘hiç bilmediğin şeylere güler gibi / bir an için senmişsin gibi’ derken. çevirdin sayfayı sevgili okur, bekir türker bir gerçeğe davet ediyor seni, tv, ‘sana kaşımı çatıyorum bakmıyorlar yüzüme / konuşmaya başlıyorum her gün kavga var evde’ diyor, evinde tv yoksa bu duruma uzaksındır ama ‘evlat ancak öldüğünde devletten daha değerli / şimdi annem ağladığında samimi mi değil mi ?’ dizesini gördüğünde gözlerinin yerinde duracağını sanmıyorum, bekir, sorsunu cevapsız bırakmıyor aslında, ilerleyen sayfalarda, kurt vonnegut’a ‘televizyon izliyorlardı, hazel’ın yanaklarından gözyaşı akıyordu fakat nedenini çoktan unutmuştu’ dedirtiyor, sabret. sağda, nebiye arı, ‘onlarla şimdi’ başlığıyla , ötekinin en uzak halini sokmuş gözümüze ‘onlar isimleri tarihe küçük harflerle asılan / onlar heykellerde bile yerleri oyulan’ diyerek ve ‘şimdi bana ne etiket vurursunuz bilemem’ deyip, tavrını da esirgemeden. çevirdin sayfayı, hugo wiliams diyaliz koğuşu’ndan sesleniyor orda, küçük bir dergi içinde uzun ama zahmetsiz bir şiirle ‘anımsamanın şoku / bunun tedavi değilde bir tür sahte iyileşme olduğunu / bir anlığına unutmuşluğunu’ diyor, biraz kendisi için hayır dua’sı ettirerek okutmayı başarıyor, Allah ömür versin hugo’ya, acaba ne kadar canı kaldı. sevgili okur, ben disiplinli bir incelemede olduğunu düşünmek istiyorum. ölümün önü öte bir yaşamdır, geride kalan gençlikten bir kare, kerem eser ve gimnazyum. delilik bir işte çıkılacak en yüksek mertebedir sevgili okur, şair akıldan bahsettiğinde bu gelir aklıma.yine geldi. ‘kendi akımını gören suyun aklı balıkla doluyor’ dendiğinde, gimnazyum’da.enes malikoğlu ‘wordün imkanlarını kullanarak’, bir ‘bakış aşısı’ yapıyor, peşisıra, ‘bu bir aşk şiiri olacak’, oluyor. Adem.Maksatsız. ismini okurken seni duraklatmış olabilir ve dikkatli bakmanı kendisine, ‘küfür sevgilime’ şiirinde. belki otomatik kapıdan kitapçıya girmeden sevgili okur, arkanda bıraktığın  kalabalığı ‘taşlaşan bir şehir azgınlığında kırardın’ ama kitaplara kaçtın ve ‘benim sana meyyalimi duymayanlara / israfile boru çaldırasım var sevgilim / bırakalım / sancısını günahına razı olmayanlar çeksin’ dedin, kıyamet kopmadan önce afro’yu edinirsen geç kalmayabilirsin. dikkat! ‘brahma’ya övgü!’ var, ‘dilimi sen kopardın brahma’ diyerek beni bir şiire bağladın Olgaç Tuba ! bu bir uzak doğu şiiri sevgili okur, bırakma ‘ışık senden gelir, gülen gözlerime bir korkuyu yerleştir Surya’, surya bize uzak sevgili okur, ellerimi bırakma, hatırla, edebiyat gözlerin lüküsüdür dedim en başta. kitapçılar sıcak olur sevgili okur, her anlamda, şimdi ne alakası var deme, ömer faruk özkılınç ‘a hesapsızca yaşama serseriliğine ayıp ediyorum / ya da ütülü gömlek garanticiliğine’ diyor, ‘politika ve gömlek’ şiirinde, kitapçılar, sıcak, okur, gündemden kaçtığın yerdesin, politikanın ve şiirin düğmelerini ilikledi gözlerin ve şiir sahnesi, abdulkadir polat’ın ‘dekor’u ile tamamlanıyor. bir şehrin başından geçeni saçlarında hissettiği kadarıyla kalemle düzeltme çabası gibi duruyor dekor ‘gözlerin elime takılarak’ diyor, elindeki yanlış anahtarla doğru kapıyı zorlamak da olabilir ‘kimsenin olmadığı yerlerde, yıldızlar üzerinde’ yahut, kendisinden para isteyen dileyicinin profesyonel yokoluşunu izlerken amatör bir ölüm kaldırır gözleri, doğru kelimeyi bulana kadar, şiirde kraşendo etkisi, ‘üstelemedi, üstü başı eski’.
kanı hızlandıran şiirler yerini düz yazılara bırakıyor artık, ufuk akbal, üç minör öykü, ‘fesleğenler’ , ‘sakin durmanın da bir sanat olduğunu’, ve ‘özcanın parmakları’, ‘hepimizin içini daha da içine büken bir hüzünle ağlamalı’ olduğunu…enes malikoğlu, Hayriye ünal’ı ağırlamaya devam ediyor bu sayıda, onur akyıl ile ‘biri benim adımı kullanarak yazmış olabilir bu şiirleri’ diyeceği bir de röportaj yapıyor. gösteri imkanı bulamayan filmlere ışık yakan başka sinema röportajı yapılıyor imre tezel ile.kerem eser ergin günçe’nin tanrı algısı’nı seçtiği dizelerle inceliyor.ezgi mermer türk çizgilerinde İtalyan esintileri –bu bir moda yazısı değildir- , alt başlığıyla, türk çizgi romanlarında İtalyan etkileri hakkında kıymetli bilgiler veriyor… mert Erçetin ‘mobeni’ ile anımsadıkça unutmayı yeğlediğimiz memnuniyetsizliklere götürüyor.murat hatip ise bizi ‘mezarlık gezmesi’ olur mu demeyin, oluyormuş.ferdi amca ‘mefisto şamar oğlanı’ ile bir diyaloğa misafir ediyor, ve son olarak semih esmer, bizi is’e buluyor.
afro iki de kardeşi afro bir’den biraz daha büyük boyutlarda, sen daha iyi göresin diye, sevgili okur.