afro dergisi-sayı 4,5
26 Kasım 2015 Perşembe
10 Kasım 2015 Salı
afro Satış Noktaları
Fatih: Ağaç ve İnkılab Kitabevleri, Dylemi Sahaf
Taksim: Ana Kitabevi, Robinson 389
Üsküdar: Demlik Cafe, Kaknüs Kitabevi
Kadıköy: Sosyal Kitabevi
Ankara: İmge, Birleşik, Turhan Kitabevleri
Trabzon: Ra Kitabevi
İzmir: Yakın Kitabevi
Adana: Şadırvan Kitabevi
Uşak: Keyif Sanat Kahvesi ve Mert Kitabevi
Konya: Hüner Kitabevi
Sakarya: Xir Sahaf ve İlk Kitabevi
Diyarbakır: Don Kişot Sahaf
Muğla: Mutluluk Kitabevi
Malatya: Fidan Kitabevi
Eskişehir: Adımlar Kitap Kafe
Kayseri: Piraye Kitap Cafe
Erzurum: Birlik Sahaf
Bursa: BKM Kitabevi
Siz de dergimizi şehrinizde görmek isterseniz afrodergi@gmail.com'a mail atınız.
15 Ekim 2015 Perşembe
buçuklu sayı mı olurmuş? afro 4,5 sahnede!
ne kadar umrundayız sevgili okur,
bilmiyoruz ama, senden ayrılmaya niyetli değiliz. geç de olsa, güç de olsa, her
yeni sayıyla bir adım daha yaşlanmaya, şehri edebiyatla biraz daha boyamaya, ve
arkamıza bakmadan ufka ışık saçmak… gibi büyük ülkü, plan, öngörü yahut dürtülerimiz,
yüklenilmiş bir sorumluluk hissimiz olmadı tabi, istiyoruz ki bizim sevdiğimiz
işlerden haberdar olasın, paylaşıldıkça artılan bir yerde duralım. birlikle
yürüyelim.
adem.maksatsız.’ın ‘raufu
öldürmek son’ şiiriyle başlıyoruz ‘gecenin dizlerine kapaklanmadığı saatlerde’
anılarının dize gelip kalemi eline aldırtıp ağlamasıyla yankılanıyor satırlar
‘nasıl olsa her şey geçiyor nehrimden’ diyor adem. ‘ölümü ölmek en kolayı’,
bunu ancak kalanlar bilir. arda van yasin’le sürüyoruz ‘sanırım her şeyden’
şiiriyle ‘kent gözümüze batıyor’ vitrinlerin sunduğu yalancı renklere
aldanmıyoruz, insanların gereğinden fazla güzel göründüğü bir zamanda
‘çirkinliğimi bir bıçak gibi biliyorum’ yazıyoruz.
yeni bir isimle örsan gürkan aplak’la ‘kimlik
no yaması’ yaşıyoruz. ‘Bey’liğime
fazla yok / banka önündeyim’ diyor örsan önümüze gelen atm’ye bir şifre
savurduğumuz düzende içinden çıkılamaz bir yangını ihbar ediyor bize. abdülkadir polat ‘yeni türkü’ söylüyor bu sayıda. çocukluğundan alıyor ‘hurdacının cebinde kirli paralardan bir
dünya’ ve şimdisine ağlıyor kadir ‘varlıklı akrabalarının yalnız geçen
bayramları’nda. ve ‘sakıncalı karınca’ , karlı bir gece
vakti bir dostu uyandırmaya gücü yetmese de, karlı bir gün’de nereye gitti bu
karıncalar diye merak edenlerin cevaplarını derlemiş kadir: ‘kara saklı hayat bazen beyazdır’ diyerek.ve
ismayil sakin ‘sınıflı şiir’ şiirinde ‘ayakucu
dikkatiyle konuştum sizinle öğrenerek / tebessüm ki artık yüzümden sökülmüyor
bile bıçakla’ dizeleriyle sınıflararası ani geçişin kurallarını haykırıyor.
kate tempest’in ‘kahraman baladı’ isimli şiir çevirisiyle rümeysa sena şahbaz’a
yönüyoruz: ‘savaşacaksan savaşı başlatan
adamlarla savaş’ diyoruz. gayrıresmi ideolojimiz bu dize olabilir bak
sevgili okur. usame söylemez ‘duşbarı’ söylüyor
‘mahalle direkleri eğitim pisteminden
ayrık’ ve ‘perdesiz evlerin her zaman satılamaması’ vurguların, şiiri
şehrin duvarlarına asmamız gereken gözlerimizden bir perdeyi daha
indirivererek. enes malikoğlu ve ‘dizimin kanaması’ gibi türlü edebi kombinasyonlara açık ifade
ile sendeliyoruz başlıkla, ‘ölüm herkeste
doğaçlama’ deyip devriliyoruz. bekir
türker yazıyor sayfa ‘ankara kahr’ı. ‘bembeyeaz olurum seni görsem ama/grine bir türlü ulaşamam’ ve ‘insanlar
ölemeye isimlerinden başlar’, ölümü anmadan yaşayamıyoruz, ölümü anlamadan
yaşanmadığı gibi. ‘benim seninle ince bir
derdim var’ üstelik ince deyince aklıma ölüme yakalı hayatlar gelir,bir de
her an kesilecek nefeslerin kalpleri. bekir
türker, yazdığı her dizede ayakta durmak daha da zorlaşıyor bekir’in: ‘ve domuzsun münafıkın bakışlarında’ .
açıkça uyanın diyor bekir: ‘onlar
rahatlamak için sana satır gösterir/ilahlarını ham yapar/ve konforlu bir
sofrabaşında geğirir’.’burası senin yatağın’ şiirinde kızıyor bunları.
nebuchad nezzar nez ‘’-izafiyetten
zafiyete’’ sürüklüyor bizi ‘’ülkü
tamer gibi olmaktan korkuyorum/bir ilmeğe manas destanı yazmaktan/ yel esse en
fazla cereyan yapar/çoğumuzun coğrafyadan anladığı bu’’ diyor,
dermansızlığa dayanıklı dizeler suluyor nehrimize nez. ve şiirlerimiz bitiriyor
kısmını.
emir ahmet arda sahne isimli
öyküsünde ‘ciddileşmeyin, ciddileşirseniz sizi yanlış anlarlar’ diyor. haydar
orhan kolajın roman tekniğine tutunamayanları konu ediyor, kerem eser,
şairlerde tanrı algısı inceleme yazılarına arkadaş zekai özger şiirinde tanrı algısı
ile devam ediyor, trajik ve doğurucu bir yazı. adem.maksatsız. da erdem
kavramıyla sinema filmleri etrafında kavga ediyor. bekir türker etmeyin abiler
eleştirisinde kemal varol’un haw romanı’nı değerlendiriyor.gündeme bombe gibi
düşmeyecek bir röportaj ve ardından abdülkadir polat’ın ‘neden konuşmuyorsun
’isimli anlatı-hikayesiyle kapatıyoruz sayımızı sevgili okur.
27 Haziran 2015 Cumartesi
"SİRİ"msi
DENEYSEL ŞİİRE MÜTEVAZI BİR KATKI:
Gönlünü Put Sanıp da Kıranın Kim Olduğunu Soran İbrahim-Arda Yasin Van
PART-1
PART-2
22 Haziran 2015 Pazartesi
BÜYÜK BİR HATA İÇİN ZEYL
Dergicilik bir edebiyatçının en büyük hastalıklarından biridir. Bırakmak ister bırakamaz, zorlanır,sıkışır, parasız kalır ama dergiyi eline aldığında o yorgunluğu tümden kaybolur gider. Ancak bu sefer dergimizin üçüncü sayısını aldığımızda ilk iki sayımızda yapmadığımız bir hatayı yaptığımızı gördük ve başımızdan aşağı kaynar sular döküldü. Bu sayının en iyi şiirlerinden birinin başlığını yanlış yazdık. Sevgili Ali Erbil'in "Dagur Kari Filminde Yeterince Osman Konuk Olamamak" şiirinin adını "Dagur Kari Filminde Yeterince Osman Olamamak" yazma gafletinde bulunduğumuzu üzülerek duyurmak istiyoruz.
Bundan sonra daha dikkatli olacağımızın garantisini veriyoruz ve şiirin düzeltilmiş halini 4.sayımızda tekrar yayınlayacağız.
afro
17 Haziran 2015 Çarşamba
afro-3 geç geldi ama geldi!
nerelisin: afro.
çünkü: azınlık olmak zordur. bazen ötekilik ‘oluş’
değil bizzat ‘eylem’dir diye
karşılıyoruz seni bu sayıda. konuya bir
türlü giremeyen kendi dilinin bütün ötekilerine, politik film fragmanlarında kendine
yer bulamayanlara, gerçek figüranlara gelsin bu sayı, neredesin? yerinden
sürülen herkes neredeyse oradayız biz.
şiirlerindeki nokta atışları her cümleden yakalanacak bir
adamla şiirlerimize. ikinci sayıdan hatırlayacaksınız arda van yasin’i. ‘bir kış deliliğine yaktığı ağıt’ eritir bizi, bir şiirin nasıl yakıldığını
gösterir: ‘ babam mesmemur’, ‘düzgün uzamış tek dal sakalım yoktu, her
şey gibi kemikleşiyordum gecede’ diyerek, yalnızlığı, soğuğu, biraz zarif biraz özel bir metin koyultuyor arada, deliliğin zirvesinde gezerken
ayaklarını yerden kesmeyerek şiirinin sacayaklarını oturtmayı ihmal etmiyor.
kendi hastalığına ilaç olarak şiir, şiirine de bir prospektüs yazıyor, lanet
olsun bedencinin girdiği İngilizce dersleri yahut ingilizce seviyem: sevmiyem, edasında buyuruyor şiir. ali erbil ‘amed’in ortasında kropotkin’ okuyarak
‘ve arttıkça sayılar biliyoruz, allah
var’ diyor. ali erbil’de, büyürken
çocukluğunu unutmuş bir hoyrat - hep kullanmak istemiştim- dünyaya
yazılmış hora tepen şiir göreceksin. bekir’e sorsak neden şair oldun diye: bu bir seçim değil der
sanıyorum, wireless, babacan, çaycı gibi üç kelimeden şiire giden müteşekkil
bir adam var: ‘’wirelessı olan babacan
çaycılarda’ bilgisayarında ülkenin ruh hallerini, dokuz aylık oynarken en
çok top sektiren çocuk kadar usta, sekme sekme inceliyor, inceldikçe işliyor
şiir: sekme / neslimiz için kız isimleri
/eslem, berra, zeynep, nur, betül, meryem: /temiz, saf, aslında başka bir isim
olan saliha, tokalaşmamayı radikallik sayan instagram kullanıcısı başörtülü
anime ilerdeki helalim anlamında’’. bekir’i belki anlatırdım ama bu şiiri:
‘hayır, anlatamadım’. afro’ya ikinci sayıda giriş yapan abdulkadir polat bu
sayıda ‘giriş kat’ ve ‘sermest’le şiir mücadelesine davam
diyor, davam demese devam derdi şiire deva anlamında. ‘yokluğu hissedilmez var öyle babalar, okula ara verip para biriktiren
çocuklar’ dizesi giriş kattan intihar sebebi, ‘aramızda tarih yok her buluşmamız milat’ dizesi de sermest’ten bir
yaşamak güzeldir örneği. abdulmuhsin
sönmez ‘aradım açmadın galiba meçhuldün’
şiirinde ‘uluorta soyulmuyor dil’ ve
‘ışıklar ne kadar hızlı yürüyor bugün’
diyerek bilinen kelimelerle bilinmeyen yerlere götürüyor bizi. enes malikoğlu ‘’başında
tc var diye yıllardır trene binmedim / şaka şaka inşaat var o kadar cesur
değilim’’ deyip düşüncelere düşürüyor okuru. o kuru bakışlarıyla bir
imkansızlıktan bakan tarihe fırça kayıyor da olabilir, sürüyor da. kuşlar ölürse yere düşer diyordu ah muhsin
ünlü, adem.maksatsız.’ın ’ kuş
intiharları üzerine’yi okumlarken aklıma
getiremeden edemedim. adem. ‘kulağını
kessen nerde toplanır kan’ diye sarsarak başlıyor çığlığına, ikinci
şiirinde bir alay metodu birleştirmiş olayları, ‘putlar soğuklarda kırılır’. halid metin, ‘’Yusuf ve kuyusu ve Eyüp ve karısı’’ ismini verdiği ‘’eskimiş şiir’’inde kelimelerin soğuk
geçirmemek için sık dokunmuş anlamlarına sığınmış. ömer faruk özkılınç ise ‘’kuş mezarları’’nda ben bu kadar güzel
şiirsel toplumsal eleştiri duymayı hep istedim: ‘Çok sınav oluyoruz çünkü kimse / Kimseye inanmıyor’ diyor.
şiirler, bu kadar.
süleyman unutmaz abi’yle yapılan röpotaj, bekir türker’in
aslı serin eleştirisi, mert erçetin’in ‘kötü
bir romansı:sünepe’si, adem.maksatsız.ın ‘komşum hitler, ben ve tiyatromuz’u, afro 3’ü besleyecek
incelemeler..
sonra ezgi mermerin hikayesi çıkıyor karşımıza: ‘ayna, palto, gözler ve sevmek’ ve mert
erçetin’in mazhar’ı.sonrasında
bekir’in hızına yetişilemeyen dünyanın şiiriyle uğraşan insanların şiir
yaklaşımlarını pratik ve teorik alt başlıklarıyla ‘şiir üreticisinin dağınıklığı, yediği haltlar ve çaresizliği’
isimli denemesiyle bir derdini
paylaşmayı deniyor bizimle. rümeysa sena şahbaz bir incelemeyle aramızda bu
sayıda: ‘şarkıları kendine olan adam ve
arzunun cisimleşmesi’. adalet ağaoğlu’nun
fikrimin ince gülü eseri’ne serin bir
bakış sunuyor. ve son olarak mert öztürk ‘’hala
havlıyor köpekler ‘’ diyor, ve afro 3’ün arka kapağıyla buruştuyor sayfamızı…
5 Nisan 2015 Pazar
KÜRDÜN SADECE RÜZGÂRI VAR-Mahmud Derviş
-Selim Berakât’a-
Kürt, onu ziyaret ettiğim zamanı hatırlıyor; akşam yemeğini…
“Benden sana!”
diyerek onu süpürgeyle uzaklaştırdığını.
Dağlar yine aynı dağlar. Ve votka içiyor
tarafsız bir hayalde kalmak için: Ben
mecazımda yolcuyum ve yoldan çıkmış turnalar
ahmak kardeşlerim. Ve silkeliyor gölgeleri
kimliğinden: Kimliğim dilimdir. Ben… Ben.
Dilimden ibaretim ben. Dilime sürgünüm ben.
Ve Kalbim bir Kürt cemresidir mavi dağlar üzerinde.. /
Lefkoşa kasidesinde derkenardır.
Diğer bütün şehirler gibi. Yönleri taşıyan
bir bisiklette. Ve dedi ki: Bana düşen son
yere yerleşeyim. Böylece boşluğu seçti ve uyudu.
Cinler kelimelerini işgal etti edeli düş görmedi.
[Kelimeleri adaleleridir. Adaleleri kelimelerinindir]
Düş görenler dünü kutsarlar ya da altın yarınların
kapıcısına rüşvet verirler. Ne yarınım var benim
ne dünüm var. İşte şuracık
beyaz alanımdır benim. /
Onun evi horoz gözü gibi temizdir..
Saçlar gibi dağılmış olan aşiret reisinin
çadırı gibi unutulmuş. Eğirilmiş yünden
bir seccade. Aşınmış sözlük. Aceleyle ciltlenmiş
kitaplar. Kahvehane hizmetkârının
iğnesiyle işlenmiş yastıklar. Kuşları ve
domuzu boğazlamak için bilenmiş bıçaklar.
Porno filmleri. Belagate muadil diken demetleri.
Kiralanabilir bir balkon. İşte tam burada Türkler ve
Yunanlılar rol değiştirir sövüp saymada.
Bu hem benim tesellimdir hem kara bir şakanın
sınırlarında nöbet bekleyen askerlerin tesellisidir.. /
Üzerinde uzlaşılmıştır, bu yolcu yolcu değildir..
Kuzey güneydir, doğu batıdır serabın içinde.
Rüzgârların çantaları yoktur, görevi yoktur tozun.
Sanki özlemini kendi dışına gizler, şarkı da söylemez…
Akasya ağacının gölgesine sığındığında yahut saçlarını
hafif bir yağmur ıslatırken şarkı söylemez…
Bilakis, kurda yalvarır, kapışmaya çağırır:
Gel ey köpek oğlu, bu gecenin davulunu çalalım
ölüleri uyandırıncaya kadar. Çünkü Kürtler
hakikatin ateşine yaklaşıyorlar, sonra
şairlerin kelebeği gibi yanıyorlar/
Anlamlardan ne istediğini biliyor. Hepsi
saçma. Tuzakları vardır kelimelerin,
çelişiği bir saçmayı avlamak için.
Kelimelerin bekâretini bozar ve sonra
bakir olarak sözlüğüne döndürür.
Alfabenin atlarına kuruntu verip
koyunlar gibi tuzağına düşürür,
dilin kemiğini sıyırır: Kayboluştan intikam aldım.
Sineklerin kardeşlerime yaptığını yaptım.
Yakalanmış av gibi kalbimi pişirdim.
Asla istediğim gibi olamayacağım.
Yeryüzünü bir kasideden daha az ya da daha çok
sevemeyeceğim.
Kürde içinde barındığı ve içinde barınan
rüzgârdan başkası yok.
Ve bağımlı olduğu ve kendisine bağımlı olan
eşyanın ve yeryüzünün sıfatlarından arınmak için…/
Meçhul seslenirdi: Ey
özgür oğlum!
Ey sonsuz bir kazanın kepçesi! Eğer
babanı asılı görürsen göğün ipinden indirme,
ve onu senin harika marşının pamuğuyla kefenleme.
Onu gömme ey oğlum, rüzgârlar Kürdün
Kürde vasiyetidir sürgününde ey oğlum…
Etrafımda çok kartal var ve senin etrafında
geniş Anadolu’da.
Cenazem gizli, sembolik, dumanı al
kaderlerine doğru ve çek! Senin göğünün ilk katını
sihirli sözlüğüne. Ve uyar zehirlenmiş yaralı umudunu
O bir vahşidir sense şimdi .. Sen şimdisin. Özgür bir hurafeci,
Ey kendinin oğlu, sen azadesin
babandan ve isimlerin lanetinden../
Dille galebe çaldın kimliğe
Kürde dedim ki, dil ile intikam aldın
kaybolmuşluktan
Dedi ki: Çöle yürümeyeceğim.
Dedim ki: Ben de…
Ve rüzgâra doğru baktım /
-
Akşam kör oldun
-
Akşam kör oldu!
Mahmud Derviş
Çeviri: Mehmet Algan
21 Şubat 2015 Cumartesi
afro-2 geldi sen nerdesin?
gündemin, haber bültenlerinin, gazetelerin, son dakikaların
ve komploların sana verdiği yetkiye dayanarak uzaklaştığın her neyse ona doğru
gitme isteği, evet, aynı duyguların senden önceki fakat senden farklı olmayarak
belki, senden haberdar olmayıp seni de düşünen, ama yalan söylemek güzel
konuşmaktan kötüdür, sevgili okur, sana söyleyecek güzel yalanlar bulmaya
çalışmadık.
işimize değil içimizden geldiği gibi, dergi raflarını karpuz
sergisine benzettiğimiz günden beri, bir lükse büründük. yanacaksak birlikte
yanacağız. edebiyat gözlerin lüküsüdür.
kararsız adımlarının seni bıraktığı yerde ellerinin kaderine
yaslandığın bir akşam öncesi ‘şimdi hangi dergiyi alsam iyi gelir’ dediğinde,
bütün dergilerin bir anda aynılaşması kaçınılmazdır. afro, seni, sert bir giriş
karşılayacak. dikkat et. misafir ağırlamayı ve olmayı bilen yerdesin. şimdi dergiyi açtın.
sert kapağın ardında daha sert giriş’le karşıladık seni. sonra ilk şiir, arda
yasin van, dizelerine, kendinden kaçamayan bir adamı sakladı, bul onu, ‘hiç bilmediğin şeylere güler gibi / bir an için
senmişsin gibi’ derken. çevirdin sayfayı sevgili okur, bekir türker bir gerçeğe
davet ediyor seni, tv, ‘sana kaşımı çatıyorum bakmıyorlar yüzüme / konuşmaya
başlıyorum her gün kavga var evde’ diyor, evinde tv yoksa bu duruma uzaksındır
ama ‘evlat ancak öldüğünde devletten daha değerli / şimdi annem ağladığında
samimi mi değil mi ?’ dizesini gördüğünde gözlerinin yerinde duracağını
sanmıyorum, bekir, sorsunu cevapsız bırakmıyor aslında, ilerleyen sayfalarda,
kurt vonnegut’a ‘televizyon izliyorlardı, hazel’ın yanaklarından gözyaşı
akıyordu fakat nedenini çoktan unutmuştu’ dedirtiyor, sabret. sağda, nebiye arı,
‘onlarla şimdi’ başlığıyla , ötekinin en uzak halini sokmuş gözümüze ‘onlar
isimleri tarihe küçük harflerle asılan / onlar heykellerde bile yerleri oyulan’
diyerek ve ‘şimdi bana ne etiket vurursunuz bilemem’ deyip, tavrını da
esirgemeden. çevirdin sayfayı, hugo wiliams diyaliz koğuşu’ndan sesleniyor
orda, küçük bir dergi içinde uzun ama zahmetsiz bir şiirle ‘anımsamanın şoku /
bunun tedavi değilde bir tür sahte iyileşme olduğunu / bir anlığına
unutmuşluğunu’ diyor, biraz kendisi için hayır dua’sı ettirerek okutmayı
başarıyor, Allah ömür versin hugo’ya, acaba ne kadar canı kaldı. sevgili okur,
ben disiplinli bir incelemede olduğunu düşünmek istiyorum. ölümün önü öte bir
yaşamdır, geride kalan gençlikten bir kare, kerem eser ve gimnazyum. delilik
bir işte çıkılacak en yüksek mertebedir sevgili okur, şair akıldan
bahsettiğinde bu gelir aklıma.yine geldi. ‘kendi akımını gören suyun aklı
balıkla doluyor’ dendiğinde, gimnazyum’da.enes malikoğlu ‘wordün imkanlarını
kullanarak’, bir ‘bakış aşısı’ yapıyor, peşisıra, ‘bu bir aşk şiiri olacak’,
oluyor. Adem.Maksatsız. ismini okurken seni duraklatmış olabilir ve dikkatli
bakmanı kendisine, ‘küfür sevgilime’ şiirinde. belki otomatik kapıdan kitapçıya
girmeden sevgili okur, arkanda bıraktığın
kalabalığı ‘taşlaşan bir şehir azgınlığında kırardın’ ama kitaplara
kaçtın ve ‘benim sana meyyalimi duymayanlara / israfile boru çaldırasım var
sevgilim / bırakalım / sancısını günahına razı olmayanlar çeksin’ dedin,
kıyamet kopmadan önce afro’yu edinirsen geç kalmayabilirsin. dikkat! ‘brahma’ya
övgü!’ var, ‘dilimi sen kopardın brahma’ diyerek beni bir şiire bağladın Olgaç
Tuba ! bu bir uzak doğu şiiri sevgili okur, bırakma ‘ışık senden gelir, gülen
gözlerime bir korkuyu yerleştir Surya’, surya bize uzak sevgili okur, ellerimi
bırakma, hatırla, edebiyat gözlerin lüküsüdür dedim en başta. kitapçılar sıcak
olur sevgili okur, her anlamda, şimdi ne alakası var deme, ömer faruk özkılınç
‘a hesapsızca yaşama serseriliğine ayıp ediyorum / ya da ütülü gömlek
garanticiliğine’ diyor, ‘politika ve gömlek’ şiirinde, kitapçılar, sıcak, okur,
gündemden kaçtığın yerdesin, politikanın ve şiirin düğmelerini ilikledi
gözlerin ve şiir sahnesi, abdulkadir polat’ın ‘dekor’u ile tamamlanıyor. bir
şehrin başından geçeni saçlarında hissettiği kadarıyla kalemle düzeltme çabası
gibi duruyor dekor ‘gözlerin elime takılarak’ diyor, elindeki yanlış anahtarla
doğru kapıyı zorlamak da olabilir ‘kimsenin olmadığı yerlerde, yıldızlar
üzerinde’ yahut, kendisinden para isteyen dileyicinin profesyonel yokoluşunu
izlerken amatör bir ölüm kaldırır gözleri, doğru kelimeyi bulana kadar, şiirde
kraşendo etkisi, ‘üstelemedi, üstü başı eski’.
kanı hızlandıran şiirler yerini düz yazılara bırakıyor
artık, ufuk akbal, üç minör öykü, ‘fesleğenler’ , ‘sakin durmanın da bir sanat
olduğunu’, ve ‘özcanın parmakları’, ‘hepimizin içini daha da içine büken bir
hüzünle ağlamalı’ olduğunu…enes malikoğlu, Hayriye ünal’ı ağırlamaya devam
ediyor bu sayıda, onur akyıl ile ‘biri benim adımı kullanarak yazmış olabilir
bu şiirleri’ diyeceği bir de röportaj yapıyor. gösteri imkanı bulamayan
filmlere ışık yakan başka sinema röportajı yapılıyor imre tezel ile.kerem eser
ergin günçe’nin tanrı algısı’nı seçtiği dizelerle inceliyor.ezgi mermer türk
çizgilerinde İtalyan esintileri –bu bir moda yazısı değildir- , alt başlığıyla,
türk çizgi romanlarında İtalyan etkileri hakkında kıymetli bilgiler veriyor…
mert Erçetin ‘mobeni’ ile anımsadıkça unutmayı yeğlediğimiz
memnuniyetsizliklere götürüyor.murat hatip ise bizi ‘mezarlık gezmesi’ olur mu
demeyin, oluyormuş.ferdi amca ‘mefisto şamar oğlanı’ ile bir diyaloğa misafir
ediyor, ve son olarak semih esmer, bizi is’e buluyor.
afro iki de kardeşi afro bir’den biraz daha büyük
boyutlarda, sen daha iyi göresin diye, sevgili okur.
4 Şubat 2015 Çarşamba
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)