ne kadar umrundayız sevgili okur,
bilmiyoruz ama, senden ayrılmaya niyetli değiliz. geç de olsa, güç de olsa, her
yeni sayıyla bir adım daha yaşlanmaya, şehri edebiyatla biraz daha boyamaya, ve
arkamıza bakmadan ufka ışık saçmak… gibi büyük ülkü, plan, öngörü yahut dürtülerimiz,
yüklenilmiş bir sorumluluk hissimiz olmadı tabi, istiyoruz ki bizim sevdiğimiz
işlerden haberdar olasın, paylaşıldıkça artılan bir yerde duralım. birlikle
yürüyelim.
adem.maksatsız.’ın ‘raufu
öldürmek son’ şiiriyle başlıyoruz ‘gecenin dizlerine kapaklanmadığı saatlerde’
anılarının dize gelip kalemi eline aldırtıp ağlamasıyla yankılanıyor satırlar
‘nasıl olsa her şey geçiyor nehrimden’ diyor adem. ‘ölümü ölmek en kolayı’,
bunu ancak kalanlar bilir. arda van yasin’le sürüyoruz ‘sanırım her şeyden’
şiiriyle ‘kent gözümüze batıyor’ vitrinlerin sunduğu yalancı renklere
aldanmıyoruz, insanların gereğinden fazla güzel göründüğü bir zamanda
‘çirkinliğimi bir bıçak gibi biliyorum’ yazıyoruz.
yeni bir isimle örsan gürkan aplak’la ‘kimlik
no yaması’ yaşıyoruz. ‘Bey’liğime
fazla yok / banka önündeyim’ diyor örsan önümüze gelen atm’ye bir şifre
savurduğumuz düzende içinden çıkılamaz bir yangını ihbar ediyor bize. abdülkadir polat ‘yeni türkü’ söylüyor bu sayıda. çocukluğundan alıyor ‘hurdacının cebinde kirli paralardan bir
dünya’ ve şimdisine ağlıyor kadir ‘varlıklı akrabalarının yalnız geçen
bayramları’nda. ve ‘sakıncalı karınca’ , karlı bir gece
vakti bir dostu uyandırmaya gücü yetmese de, karlı bir gün’de nereye gitti bu
karıncalar diye merak edenlerin cevaplarını derlemiş kadir: ‘kara saklı hayat bazen beyazdır’ diyerek.ve
ismayil sakin ‘sınıflı şiir’ şiirinde ‘ayakucu
dikkatiyle konuştum sizinle öğrenerek / tebessüm ki artık yüzümden sökülmüyor
bile bıçakla’ dizeleriyle sınıflararası ani geçişin kurallarını haykırıyor.
kate tempest’in ‘kahraman baladı’ isimli şiir çevirisiyle rümeysa sena şahbaz’a
yönüyoruz: ‘savaşacaksan savaşı başlatan
adamlarla savaş’ diyoruz. gayrıresmi ideolojimiz bu dize olabilir bak
sevgili okur. usame söylemez ‘duşbarı’ söylüyor
‘mahalle direkleri eğitim pisteminden
ayrık’ ve ‘perdesiz evlerin her zaman satılamaması’ vurguların, şiiri
şehrin duvarlarına asmamız gereken gözlerimizden bir perdeyi daha
indirivererek. enes malikoğlu ve ‘dizimin kanaması’ gibi türlü edebi kombinasyonlara açık ifade
ile sendeliyoruz başlıkla, ‘ölüm herkeste
doğaçlama’ deyip devriliyoruz. bekir
türker yazıyor sayfa ‘ankara kahr’ı. ‘bembeyeaz olurum seni görsem ama/grine bir türlü ulaşamam’ ve ‘insanlar
ölemeye isimlerinden başlar’, ölümü anmadan yaşayamıyoruz, ölümü anlamadan
yaşanmadığı gibi. ‘benim seninle ince bir
derdim var’ üstelik ince deyince aklıma ölüme yakalı hayatlar gelir,bir de
her an kesilecek nefeslerin kalpleri. bekir
türker, yazdığı her dizede ayakta durmak daha da zorlaşıyor bekir’in: ‘ve domuzsun münafıkın bakışlarında’ .
açıkça uyanın diyor bekir: ‘onlar
rahatlamak için sana satır gösterir/ilahlarını ham yapar/ve konforlu bir
sofrabaşında geğirir’.’burası senin yatağın’ şiirinde kızıyor bunları.
nebuchad nezzar nez ‘’-izafiyetten
zafiyete’’ sürüklüyor bizi ‘’ülkü
tamer gibi olmaktan korkuyorum/bir ilmeğe manas destanı yazmaktan/ yel esse en
fazla cereyan yapar/çoğumuzun coğrafyadan anladığı bu’’ diyor,
dermansızlığa dayanıklı dizeler suluyor nehrimize nez. ve şiirlerimiz bitiriyor
kısmını.
emir ahmet arda sahne isimli
öyküsünde ‘ciddileşmeyin, ciddileşirseniz sizi yanlış anlarlar’ diyor. haydar
orhan kolajın roman tekniğine tutunamayanları konu ediyor, kerem eser,
şairlerde tanrı algısı inceleme yazılarına arkadaş zekai özger şiirinde tanrı algısı
ile devam ediyor, trajik ve doğurucu bir yazı. adem.maksatsız. da erdem
kavramıyla sinema filmleri etrafında kavga ediyor. bekir türker etmeyin abiler
eleştirisinde kemal varol’un haw romanı’nı değerlendiriyor.gündeme bombe gibi
düşmeyecek bir röportaj ve ardından abdülkadir polat’ın ‘neden konuşmuyorsun
’isimli anlatı-hikayesiyle kapatıyoruz sayımızı sevgili okur.